22.11.2011

kral öldü, yaşasın yeni kral!

yaşadığım olayları bireylerden bağımsız düşünmeye başlıyorum, kimine göre basit, bana göre ağır, kendimi değersiz hissettirecek şeyler yaşıyorum bu sıra.. bunu bana tanıdğım bireylerin yaptığına üzülmüyorum ama, kendi düştüğüm hale üzülüyorum, insanlara verdiğim değeri sorguluyorum, saflığımı, iyi niyetimi kaybediyorum, gün geçtikçe daha da nefret ediyorum hayattan.. amaçsızlığım artıyor, susukunluğum zıvanadan çıkıyor.. yanlış yüzyıl insanıyım galiba..herkesten şüphelendiriyor beni hayat artık..

"aramızda yıllar, yollar, dağlar var iken, beni sana sımsıkı sarılı görenler olmuş" derken bile bir kuşku var artık, damacana suyundan musluk suyuna terfi etti düşüncelerim..

15.11.2011

şu an kim olursam olayım, sabaha yine alarmım çalacak..

hayat..

21.10.2011

bir şey yapmalı heyy!

"siz niye evlenmediniz?"

Bu soruyu duyacağım hiç aklıma gelmezdi gerçekten. ulan duyan da yaşlı başlı bir adam sanacak beni..henüz genç sayılırım, iş hayatı biraz yaşlandırdı, enerjimi aldı gerçi ama, daha iyi şartlarda tekrar enerji depolayacak, emekli modundan kurtulabilecek bir haldeyim.. ama bu iş hayatında aynı ortamda hiç bir zaman bulunamayacağın insanlarla beraber çalıştığın için 27 yaşında bir insanın evlenmemiş olması, en azından bir kaç sene daha evlenmeyi düşünmüyor olması bu insanlara çok garip geliyor.. "ben sizin kafa yapınızda insanlar değilim, farklıyım ulan ben sizden!" diye bağırasım geliyor bütün fabrikaya..bi daha da bulaşmazlar bana,,bunu da yaptıracaksın sonunda bana iş hayatı!

neyse, ankarada geçirdiğim 3 gün bana istanbuldaki yaşamımı sorgulattı tekrar. belki kısa zaman da olsa görmek istediğim herkesi gördüm, yapmak istediğim her şeyi yaptım, gitmek istediğim bütün barlara gittim ankarada 3 günde. bir bardan içeri girerken garsonun güler yüzle" nerelerdesin" diye sorması bile bende ankaraya dönme isteği uyandırdı.. şunu anladım ben bu konuda muhafazakırım arkadaş. olmuyorsa olmuyor işte, her gün saatlerce yol çek, arada bir denk gelen tatil gününde de nereye gideceğini bileme, kimle takılacağını bileme.. yok böyle bir hayat..ben planlı adamım, en azından "bu gece plansız takılacam, hele bi kadıköye ineyim" diye bile plan yapıyorum. burda ne bok yiyeceğimi bilemiyorum ama.. hedef kpss, çalışıp ankaraya dönmeli.. seneye yaza en erken.. belki iş şartları düzelir, biraz para görür yüzümüz, insani şartlarda yaşamaya başlarız, o zaman tekrar değerlendirilir bu ama, hiç kendimi kandırmama gerek yok, dönmeli ankaraya..

6.10.2011

4+1

bugün yine çok darlandığım günlerden biriydi..biralarımı aldım; tam 5 adet, bostancı sahiline gittim.. tabii ki tek başımaydım, sormanıza gerek yok.. bu bostancı sahilinde bir sürü pota var, belki bilen vardır.. söylemesi ayıp ben de basketbol oynadım uzun yıllar, uzun yıllardır da oynamadım..ilk 4 birayı içtikten sonra- tabii arada sürekli potalarda oynayan çocukları  kesiyorum- müthiş bir basketbol oynama isteği doğdu bende, aynı eski günlerdeki gibi..bir dönem her allahın günü giderdim potaya, "abi"lerimle oynardım.. şimdi o abilerdendim artık, ama deplasmandaydım, burası benim potalarım, bu soğuk benim soğuğum değildi..tek başına oynayan yetenekli bir çocuğu kestirdim gözüme..beytepe günlerimdeki gibi "hocam" diye başladım söze, "ben de atabilir miyim seninle" dedim.."eskiden basketbol oynardım ama yıllar oldu" diye de ekledim sonra, sanmasın ki basketbol topunu bomba sanıyoruz..ilk maaşımla basketbol topu aldım lan ben, hala oynayamadığım..

her konuda haddinden fazla tevazu gösteririm ama ben yetenekliyim arkadaş..2 yıl olmuş elime basketbol topu almamışım ama 2 gün oynasam eski formumu yakalarım diye düşündüm..biraz kondisyonum eksik olabilir, canım sağolsun..bir serkan erdoğan olurdum en azından, üstüne düşseydim.. bu konuda sayfalarca yazarım ama başka zaman yazacağım..

üzülüyorum işte, hayattaki tek hayalim basketbolcu olmaktı, şimdi saçma sapan bir yerde saçma sapan bir şekilde gıda mühendisliği yapıyorum, yazık lan bana..

kalan tek biramı içtim ve eve döndüm..

4.10.2011

gayret et güzelim

kendi evimin kokusuna yabancıyım.şu anda farkettim.. şu sıra yabancı olduğum olgularla ve de insanlarla da alakalı olabilir mi ki?

olamaz mı, bence olabilir..

28.09.2011

havlu

Bir zamanlar upuzun saçlarım vardı, 8 sene boyunca kırıklarını bile aldırmadığım..belime kadar gelirdi, uçları kıvırcık oluyordu enteresan bir şekilde.. şimdi standart bir erkek saçına sahibim, kenarlarından yavaş yavaş açıldığı da belli oluyor artık.. farklı bir hayatım vardı daha önce, bildiğin üniversite hayatı işte, gündüzleri geceye hazırlandığım, arad bir okula gittiğim, onda da genelde derse girmediğim, herkesinki gibi işte..

şimdi muhtmelen daha uzun sürecek başka bir hayatım var, tamamen farklı, memleketin standart insanları ile birarada olduğum.. acılar dünyası burda başlıyor işte..

saçlarımı ilk kestirdiğimde bana en çok koyan şey annemin saç havlusunu kaldıması olmuştu, mantıklı bir şey yapmıştı aslında da yüzüme vurmuş gibi oldu, hüzünlüydü, soğuktu..şimdi bu feysbuk denen icat sayesinde eski insanlar yeni hayatından, yeni insanlar eski hayatından haberdar oluyorlar. ve yeni insanlar benim bir zamanlar uzun saçlı olabildiğime inanamıyorlar, işte bu çok garip geliyor bana, ne denir ki, hayat işte.. okuldan görüştüğüm insanlar oluyor, onlar da kısa saçlı görünce beni çok şaşırıyorlar, hoş bir seda olarak kalacak ya o güzelim saçlarım ben ona yanıyorum.. o saçlar, küpeler bir duruştu, bir isyandı, gözler sana çevriliyordu bir metroya bindiğinde, "bu adam farklı, bizden değil" deniyordu belki de arkamdan, ve bu benim hoşuma gidiyordu.. şimdi herkesle aynıyım.. bu da hüzünlü, soğuk..

tayfun pirselimoğlu'nun "saç"ı da gösterime girdi bu arada, bir zamanlar anadolu da gösterimde, sinema mevsimi açılıyor!

27.09.2011

fitil

çok çabuk geçiyor zaman, hakkaten ama..4 ay oldu istanbula geleli.ve geliş süreci bana çok uzak geliyor şimdi.. ikili ilişkiler dışında yaşanan olayları çok çabuk unutuyorum, aslında unutmuyorum da, yakın uzak oluyor. daha iyi bir işe geçmeyi düşünüyorum, ama dört ay çalışıp bir yerden çıkarsam pek kolay olmayacak yeni bir işe girmek, "hayırdır birader?" diyecekler.. halk arasında referans denilen asıl adı torpil olan işe kolay yoldan girme mekanizmasını devreye sokmam gerekiyor.. maaşım kuş kadar zaten, ama iş rahat, birinden birini seçmem gerekecek sanırım..eskiden olsa "abi parası az olsun, rahatım yerinde olsun yeter" derdim de, şimdi pek diyemiyorum.bu istanbulun 4 aydır sefaletini çekiyorum, gözümü yavaş yavaş sosyal hayata dikiyorum ama, bir şeyler yapmak istiyorum bu sefer de maddiyat devreye giriyor..hem bu işteyken haftasonu çalışıp çalışmayacağım cuma akşamı belli oluyor, haliylen para olsa da program yapamıyorsun!

ama bu akşam kadıköyde iki bira içeceğim onu biliyorum, muhtemelen tek başıma olup kendimi darlayacağım yine, işin kötüsü buna alışmaya başlıyorum, asıl tehlike bu, kendini darlamayı mecburiyetten değil de keyif aldığın için yapmaya başladığında sıkıntı da baş göstermiş olacak..

du bakalı n'olcak?