28.09.2011

havlu

Bir zamanlar upuzun saçlarım vardı, 8 sene boyunca kırıklarını bile aldırmadığım..belime kadar gelirdi, uçları kıvırcık oluyordu enteresan bir şekilde.. şimdi standart bir erkek saçına sahibim, kenarlarından yavaş yavaş açıldığı da belli oluyor artık.. farklı bir hayatım vardı daha önce, bildiğin üniversite hayatı işte, gündüzleri geceye hazırlandığım, arad bir okula gittiğim, onda da genelde derse girmediğim, herkesinki gibi işte..

şimdi muhtmelen daha uzun sürecek başka bir hayatım var, tamamen farklı, memleketin standart insanları ile birarada olduğum.. acılar dünyası burda başlıyor işte..

saçlarımı ilk kestirdiğimde bana en çok koyan şey annemin saç havlusunu kaldıması olmuştu, mantıklı bir şey yapmıştı aslında da yüzüme vurmuş gibi oldu, hüzünlüydü, soğuktu..şimdi bu feysbuk denen icat sayesinde eski insanlar yeni hayatından, yeni insanlar eski hayatından haberdar oluyorlar. ve yeni insanlar benim bir zamanlar uzun saçlı olabildiğime inanamıyorlar, işte bu çok garip geliyor bana, ne denir ki, hayat işte.. okuldan görüştüğüm insanlar oluyor, onlar da kısa saçlı görünce beni çok şaşırıyorlar, hoş bir seda olarak kalacak ya o güzelim saçlarım ben ona yanıyorum.. o saçlar, küpeler bir duruştu, bir isyandı, gözler sana çevriliyordu bir metroya bindiğinde, "bu adam farklı, bizden değil" deniyordu belki de arkamdan, ve bu benim hoşuma gidiyordu.. şimdi herkesle aynıyım.. bu da hüzünlü, soğuk..

tayfun pirselimoğlu'nun "saç"ı da gösterime girdi bu arada, bir zamanlar anadolu da gösterimde, sinema mevsimi açılıyor!

27.09.2011

fitil

çok çabuk geçiyor zaman, hakkaten ama..4 ay oldu istanbula geleli.ve geliş süreci bana çok uzak geliyor şimdi.. ikili ilişkiler dışında yaşanan olayları çok çabuk unutuyorum, aslında unutmuyorum da, yakın uzak oluyor. daha iyi bir işe geçmeyi düşünüyorum, ama dört ay çalışıp bir yerden çıkarsam pek kolay olmayacak yeni bir işe girmek, "hayırdır birader?" diyecekler.. halk arasında referans denilen asıl adı torpil olan işe kolay yoldan girme mekanizmasını devreye sokmam gerekiyor.. maaşım kuş kadar zaten, ama iş rahat, birinden birini seçmem gerekecek sanırım..eskiden olsa "abi parası az olsun, rahatım yerinde olsun yeter" derdim de, şimdi pek diyemiyorum.bu istanbulun 4 aydır sefaletini çekiyorum, gözümü yavaş yavaş sosyal hayata dikiyorum ama, bir şeyler yapmak istiyorum bu sefer de maddiyat devreye giriyor..hem bu işteyken haftasonu çalışıp çalışmayacağım cuma akşamı belli oluyor, haliylen para olsa da program yapamıyorsun!

ama bu akşam kadıköyde iki bira içeceğim onu biliyorum, muhtemelen tek başıma olup kendimi darlayacağım yine, işin kötüsü buna alışmaya başlıyorum, asıl tehlike bu, kendini darlamayı mecburiyetten değil de keyif aldığın için yapmaya başladığında sıkıntı da baş göstermiş olacak..

du bakalı n'olcak?

26.09.2011

huzur

bir imza ile şiddetin meşrulaştırıldığı bir ülkede yaşıyoruz..imam nikahı var diye dayak yiyen bir kadın korunamıyor..söylenecek hiç bir şey yok.aslında ülkeyle alakası yok bunun, iki yüzlü olmaya gerek yok, din varsa şiddet de olur, istismar da olur, ne kadar boktan şey varsa olur..ama hiç bir zaman özgürlük olmaz, bilim olmaz, eşitlik olmaz. başka bir hayatı düşünrek bu hayatta nasıl yaşanabilir ki?

insanlar evlere kapatılmaya çalışıyor, sokağa çıkmaları istenmiyor, niye? görmesinler, duymasınlar hiç bir şeyi.. özgürlüğün keyfini bir kere yaşayan insan bir daha bırakamaz, uyuşturucu gibidir..insanlar otursun evlerinde sistemin dayattığı şeyleri yapsın tek tek..okusun, askere gitsin, işe girsin, evlensin, çocuk yapsın.. otursun dizile4rini izlesin sonra da, ordaki sahneleri de rtük'e şikayet etsin..muhafazakar çark da böyle işliyor işte, kapitalist çarkın arasında kaynıyor bu çark da..sonra çocuklarını da aynı düzene uyacak gibi yetiştirsin, düşündürmesin.. sonra kıstlasın, şu satte evde olacaksın! karşı cinsle oyun oynamayacaksın, çatalın gözükmeyecek! kafanı öne doğru eğip yürüyeceksin! içki içmeyeceksin, otur evinde!sonra da bu insanlardan bir şeyler bekle, yarısından fazlası luzumsuz bu insanların..ama en luzumsuzu da  kitaplar, yılanın başı o kitaplar işte..

. huzurmuş, pehh!

24.09.2011

evet

"bir zamanlar anadoluda" gösterime girdi, ben çok sarhoşum, sarhoşluğum kadar da mutsuzum..

19.09.2011

güz

"ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi seninle göz göze gelmek!"

ağır laf..

bugün yine her pazartesi olduğu gibi iş bırakma sendromundaydım.aslında iş bırakma değil de mesleği bırakma..saat 3 gibi düzeldim. hep böyle oluyor, bir iki motive edici şey yapıyorum, ya da laf duyuyorum, hemen geçiyor.. ama bu, benim bu mesleği uzun vadede yapmayacağım gerçeğini değiştirmiyor. bu konuyu hallettim, tamam, şüphe yok.. ama asıl sorunun da hala cevabı yok..ne yapacağım? ne demiş orhan veli, "akşam olmuş güneş batmış, içmeyip de ne halt edeceksin" eyvallah yaparım bunu üstadım ama bugün yaparım yarın yaparım, aslında her gün de yaparım, hiç problem değil ama güneşi batırana kadar ne yapacağız?

ne diyorduk, intihar girişimi, göz göze gelmek falan..

ağır laf..

muhtemelen

Başka bir hayat?
zarlar?
biri atıldı.
diğeri?
hala elimde.
salla o zaman
ne zaman?..

18.09.2011

mevhum

bir doğum gününü daha geride bırakmak üzereyiz. toplamda 27 adet bıraktım geride, bi 15 tanesini falan hatırlıyorumdur ama.aslında  hala içindeyim o günün ama bi pazar günü ne kadar güzel bir şey gelebilir ki başıma?bitti sayıyorum onun için.

çalışan insan doğum gününü de çalışma günlerine göre ayarlıyor. ben dün kutladım onun için. "kutladım". aman ne kutlama, önce livanede biraz ucuzundan bira içip barcelona maçını izlemece, sonra kadıköydeki ilk canlı müzik deneyimimi yapıp woodstock'a gitmece..bunları bir de tek başına yapmaca..hüzünlenmece. yeni bir manasız yaşın başladığına şaşırmamaca, artık isyan etmemece.

keyifsiz olunca insan birileriyle dışarı çıkmak istemiyor, yani ben öyle yapıyorum en azından.fazla konuşmayan keyifsiz halim hep rahatsız ediyor insanları, sürekli sorular, nooldu, neyin var, senin kesin bir şeyin var falan filan..öyle durumlarda kimseyi görmüyorum, tek başıma takılıyorum, dün de onlardan biriydi işte, biraz hayal kurdum, bolca bira içtim, mutlu insanlara imrendim, taksiciyle pazarlık yaptım, her zamanki günlerden oldu yani..saat tam 12'yi geçince sevdiceklerimiz mevcutken gelen mesajlar geldi aklıma, daha sonra akşam saatlerine kaydı o doğum günü mesajları, zamanla da kaybolacaklar zaten..

öyleyse kendime bir şarkı armağan ediyorum, hadi bakalım..

http://www.youtube.com/watch?v=9sVBM1nXBa8

15.09.2011

değirmenler

bugün bir ispanyol kaldı başıma sevgili 0 izleyicim.şirkette onunla ilgilenecek kimse yoktu, ve bostancıya gidecekti, ordan kabataşa gidecekmiş..bana kaldı, ben getirdim, gönderdim "jordi"yi..üç kuruşluk ingilizcemizle istanbul trafiğinden, avrupa basketbol şampiyonasına kadar sohbet ettik, iletişimi kesmeyelim diye resmi bir yalan bile söyledi bana..ama keyif aldım ne yalan söyleyim..

1 aydır kadıköye bile inmedim, iş ev, ev iş denilen şahane kombinasyonu uyguladım..bayramda ankaradaydım tabii, ama bu kadıköye inmediğim gerçeğini değiştirmiyor..bunu niye söyledim, jordiyi bugün bostancı iskeleye bıraktım ki, benim evime çok yakın..sahilde herkes vardı. vardı derken hakkaten vardı, insanlar bedeninin yanında ruhunu da yanlarında taşımayı becermişlerdi, yani hayat devam ediyordu, bu çok açık olarak yüzüme vuruldu benim sahilde.artık dışarı çıkmam, inimi terketme vaktim gelmiş, sen geçmişi düşünürken, geçmiş, geçmişine geçmiş katıp geçiyor,,sen geçmişindeki insanların di'li geçmiş zamanından miş'li geçmiş zamanına terfi ediyorsun.onlar hala senin şimdiki zamanındayken..

hayatımda yapmadığım bir şeydir, iki hafta evde durmak..haftasonu çalıştım belki ama bu bahane değil, çıkacaksın arkadaş, hiç vaktin yoksa sahilde iki bira içip döneceksin evine. bu dört duvar arası sana iyi gelmiyor işte anla artık bunu!

yarın bandista konserine gideceğim, babylon'u yakacağım, barikata katılacağım, uyanışım olacak bu benim belki de!hiç bir bok olmasına gerek yok, sokakta olmak yeter, askerde en çok bunu özlemiştim, hava karardığında sokakta olmayı!şimdi bunu kendim sağlıyorum, erlerine insan olmayı yasak eden bir subay gibi..

sahilden gelince çok içesim geldi, 4 adet bira alıp eve geldim, beşiktaşın maçını izledim, azıcık keyiflendim, şimdi de son biramı içip, sanal sosyaller gibi bloğuma yazı yazıyorum. manasız, luzumsuz şeyler.. ama söyleyemiyorum ki kimseye bir şeyler..

en son bandista konserinde bir sevgili yapmıştım kendime, aşık olmadığım ama yokluğunda da ağladığım. en azından yokluğunda ağlayacağım birileri yaratmalıyım kendime, gerçek olmasına gerek yok, gerçekten ağlamama hiç gerek yok, en azından dışardan ağladığım sanılsın yeter..ne kadar saçma sapan bir düşünce biliyorum ama gittikçe yükselen haller içindeyim işte.

belki de en güzeli böyle..

13.09.2011

normal

hayat bazen fazla normal.. rahatsız edici derecede, hastalıklı bir normallik ama bu.."normal" insanlarla karşılaşmaya, mecburen iki çift laf etmeye başladıktan sonra başladı bu normallik. askere gittiğim zamana tekabul eder bu hayatın normalleşme süreci. hayatında hiç bir araya gelmeyeceğim insanlarla " kader" arkadaşlığı yapmaya başladığım zamana. ve tekrar çıkmadı hayatımdan, sanırım çıkmayacak da artık.. her şey için geç.. elimdeki bir çift zarın bir tanesini atmışım zamanında, haberim bile yoktu attığımdan oysa! bir tane daha var, onun kıymetini iyi biliyorum ama, o kadar iyi biliyorum ki hiç bir zaman atamayacak kadar hem de..


neyse bu süreç iş hayatında da peşimde.bir fabrikada çalışıyorum, o fabrikaya gitmek için her gün şehir değiştiriyorum hatta öyle bir fabrika. her gün istanbul il sınırı tabelasında bir köşegen oluşturan kırmızı çizgiyi görüyorum yani. haliylen bu fabrikada da işçiler çalışıyor, o varoş denilen yerlerde yaşayan.bu insanların hepsinde de var bir hikaye tabii. sigara içerken denk geliyorum hep, akp'ye ak parti diyorlar mesela, normali bu tabii herkese göre. gündemin sıkı takipçileri. şu zamanki gündem gereği amaçları memleketi böldürmemek," tayyip her şeyi becerdi de, bi şu kürtleri halledemedi agalar".zaten sadece bizim memlekette elitten işçiye doğru gittikçe liberallik artar.memleketimden insan manzaraları işte," bir bayana sigara hiç yakışmıyor bence", bi kere bayan değil o kadın ulan kadın! kadınlar bile kendilerinden bayan diye bahsediyorlar gerçi. böyle serzenişlerim var işte artık bir zamanlar tahmin etmediğim. onlardan biriyim artık ben de, sonuçta mesai arkadaşıyız. normalim ben!


onlar memleketi böldürmemeye çalışırken ben de eski sevgililerimi düşünürken buluyorum hep kendimi.biraz yalnız kaldım galiba, şefkat arsızı bile olmuş olabilirim. taksime çapkınlık yapmaya gidiyorum, bi de yaparım ki zaten, bir de bakmışım elim alnıma dayalı birilerini düşünüyorum.. aşık olsam içim yanmayacak. tekrar beraber olalım deseler istemeyeceğim, ama bu istanbulda özlemlerim de arttı, hırslarım da, yalnızlığım da..ankarada da mutlu değildim ama mutsuz da değildim, burda bazen mutsuz olduğumu hissediyorum, içince ankaraya dönme planı bile yaptım..velhasıl kelam kesmeşekerin dediği gibi "yaşamak bazen sabır ister"..